7 Haziran 2009 Pazar

kanar mıydı sevgiler

hasretin zulamda 
yangın dizeler kurarım 
sıksaydı bileğimi ellerin 
kanar mıydı sevgiler işkencede

çocuklar da çınar olur

ey yangın yüzlü çocuklar
aktınız bir demet ışıkla
yüzleriniz sonsuz maviliğe karıştı

ordasınız / yüzünüzde bir kan damlası
karlı çınarlar en taze çocukları taşıyor
her bahar aşkı öğrendiğimiz sevinç
yanıyor şimdi sevgilimin teninde

içim bahar giyiniyor karlar altında
kaçak yağmura verirken gençliğimi
kuramadığım dizeler önüme çıkan
kırık bir tomurcuk damla damla üreyen

yaralı ezgiler savruluyor sessizliğe
ihanet aynaları vurgun yemiş
tanığız yolunan kuş kanatlarına
yüzleriniz çiziliyor alnımıza

sararıp solmuşsa sevgiler

dudaklarından sağdım
toprak kokan soluğunu
ayrılığı kuşatırken
son kucaklaşmamız

yaşanacak sevgiler isyan eder

uzandıkları yerden ihanete



sara tutmuşçasına titremelerden
yorgunluğun ve rahatlığın
şarkısına uzanırdık
yeni buluşmalara gebe

şarkılarımız sustu can evimizde

yeni arayışlar uğrak yeri



nakışlar işlerdik bedenimize
‘s’ çizerdik tadımlık
bir gün çığlığımız tarih oldu
yeşertemeden toprağımızda çiçekleri

sararıp solmuşsa sevgiler

toprak özlemle bekler bizi

yanaklarına gül kokusu sinmiş

yanaklarına gül kokusu sinmiş
dudaklarına özüm
al gözüm
seyreyle gözüm

bakışlarında asi sevmek
memelerin doluca

aç dudaklarıma

sarmışım sarmalamışım
anadan üryan seni
koklamışım parça parça içime
solumuşuz sarmaş dolaş
parça parça vermişiz
seni bana
beni sana
bu ilk gecede kana kana

artık yaşamak coşkulansın

kaçak bir gözyaşına verdiğim
şimdi hangi hat boylarında
vurulmayı bekler yiğit gözlerle
koparılıp paylaşılmak istenendir o
pamuk gibi bir ekmeğin özlemi
zaman güdümlü torna yontusu
süner etleri yasak sevişmelerimize

nerede kaldı mühürlediğim acılar
tekme tokat beklemekten ne haber
yeryüzünün en filozof sevgisi
yaşamayı konukladık hat boylarında
toprağında ekinler boy verdi mi
kuytuda eylemler koyduğumuz
kitap polis cop panzer
döllenmeyi bekler toprak kokan karnın

sessizce yazıyorum konukluğumuzu
göğüslerin avuçlarımı doldururdu
vietnam dikliğinde sürgün

denizlere oydum yontunu
kıpırdama dalgasız kal
artık yaşamak coşkulansın

hep senin için

kimsesiz fırtınaları savur ellerinle
öpmeden alın terini türküler
kırlarda uyumadan gelincikler

sarma beni beline
ağlatma kanlı yaşla anamı
zincir çığlıklı etme beni
bırak çılgın tarlalarda boy vereyim

gözerimini yeşile bezeyeyim


acı gülümseme
sıtmalı / cüzamlı / koleralı
dertli etme beni bir de sen

kaç kez aldım ellerime
kaç kez yazdım dizelerime
tuvallerimde renklendirdim
sazımda türküsün / dilimde

meyler mi sunmadım
kızlar mı vermedim
oğul mu yitirmedim
yine hep sana doğurdum

sivas

zamansız ölümler yaşıyoruz
pusu kurmuş köşebaşları
gölgeler zifiri karanlık

yanar sivas elinde sazlar
yanar otuzbeş can

otuzbeş pir sultan

yanar etlerim
kıramam kalemimi

“bu kaçıncı ölmem bre hain
pir sultan ölür dirilir”